traktörler beklerken

Fransa’da çiftçiler yürüyor. Almanya’da yürüyor. Geçen sene Hollanda’da yürümüşlerdi. Avrupa’nın çiftçileri kızgın. Yürüyorlar diyorum ama aslında çoğunlukla duruyorlar. Hayatı da durduruyorlar.

Ortak noktaları AB’de alınan kararların onları ezip geçmesi. Öfkeliler. Dikkate alınmadıklarını, kenara itildiklerini söylüyorlar. Söylüyorlar ne demek, bağırıyorlar…

Eylemlerin içeriği bir kenara, en çok da Avrupa tarafından temsil edilen modern dünyaya ilişkin bir meseleyi, ileride daha geniş yazmak üzere, buraya not düşmek isterim. Mesele şu: Hayatlarımız teknolojiyle iç içe geçtikçe, doğal ihtiyaçlarımız üzerine düşünmekten uzaklaşıyoruz. Sosyal medya, akıllı telefonlar vs ayaklarımızı toprağa bastığımız zamandan çalıyor; işin o kadarını idrak etmesine ettik ama dijital hayat ve çipler yeni dünyanın hava sahasını işgal ettikçe, belli ki toprakla ilgili, ekip biçmekle ilgili dertler de şehirlerin tüketim odaklı dünyasından pek duyulmuyor. Çiftçiler artık sadece bir yönetmelik, bir tüzük maddesi; daha fazlası değil. Tarlalar gibi, gübre gibi, mazot gibi.

Ama marketlerin rafları kendi kendine dolmuyor. Bürokratlar belki bilmiyor, beyaz yakalılar bilmiyor… Çiftçiler ise esas bunu biliyor.