İtalyan başbakanı Giorgia Meloni, Türkiye’de, klasiktir, ” temaslarda” bulundu. Arada İlber Ortaylı Hoca ile Kapalıçarşı’yı bile dolaşmış.
İtalya’nın “verimli” aşırı sağ geleneğinden gelen Meloni, tantanalı seçimden sonra ilk yılını doldurdu. Neyi nasıl yaptığını bir ara yazmak istiyorum; şimdilik Türkiye’ye gelmesi vesilesiyle, geçenlerde görüp ayırdığım, bana epey stilize gelen şu fotoğrafını paylaşmış olayım.
Ne olursan ol, rezil olmuyorsun. Bu çağa dair en hazzetmediğim meselelerden biri işte bu: Rezil olmadığın gibi, vezir de oluyorsun. Belki iki defa.
Dünyayı yok yere oyalayan Trump’ın, tüm rezilliklerine rağmen, yeniden iktidar olma olasılığı yüksek. The Atlantic “amanın” diye yayına başladı bile.. Belli ki yine türlü soytarılıkla uğraşacağız.
Eskiden de böyleydi muhakkak. İmparatorlar, krallar, vezirler; en rezil biçimlerde insanların hayatlarına hâkim oluyorlardı. Ama işte krallık deniyordu, derebeylik deniyordu, Ortaçağ deniyordu.
Dün Hollanda seçimlerindeki kararsız seçmenden bahsetmiştim. O seçmen nihayet kararını verdi. Hem de ne vermek… Neredeyse 20 yıldır iktidara gelmek için çabalayan, İslam ve göçmen karşıtı siyasetçi Geert Wilders’a Hollanda ölçeğinde ezici bir sandalye sayısı verdi. 150 sandalyeli parlamentonun (Tweede Kamer), 37 sandalyesi artık Wilders’in partisi PVV’nin. De Telegraaf gazetesi, “Hollanda sağa çekti” diye atmış manşeti. Zaten sağcı olan ülke, daha ne kadar sağa gidebilir? Gitti işte, durum bu.
Wilders’in tabanının, hatta Wilders’in kendisinin bile beklemediği büyüklükte bir zafer bu. Bunun yarattığı şok dalgasını Batı açısından ancak Trump’ın ABD’deki zaferi ile karşılaştırabiliriz. Wilders’e hayatı boyunca karşı çıkmış ama bir yandan da onun parlamenter sistemdeki bir diken olarak siyaset yapmasına alışmış seçmenler şimdi onun ülkeyi yöneteceği (tabii koalisyon kurabilirse) gerçeğiyle baş etmeye çalışıyorlar. Şaka değil, yıkıldılar. Özellikle ülkenin en önemli gazetesi Volkskrant’ın kapağına bakarsanız, yıkılma anını bire bir görebilirsiniz.
Yıkılan bir başka şey daha var. Aşırı sağın “duygularla” yaptığı siyasete karşı yıllardır direnen Hollanda’nın “rasyonel” kalesi. Batı’da birçok ülke, ekstrem siyasetçiler karşısında domino taşı gibi devrilirken, Hollanda, Wilders’i her zaman güvenli bir mesafede tutuyordu. Şimdi bu mesafe sıfırlandı. Dahası, Fransa ve Almanya’da siyasetçiler, Hollanda seçimlerinden çok ders çıkaracaktır. Wilders’in hamlelerine bakacaklar.
Çünkü artık kurallarını Wilders’in belirlediği bir oyun bu.
Eskilere döndüm bugün. Öteyi beriyi karıştırırken şu notlarımı buldum:
Tom Vanderbilt’in New York Times’ta yazdığı The Walls in Our Heads isimli makalede okumuşum:.
Berlin Duvarı, yıkıldıktan sonra bile insanların zihninde yaşamaya devam etmiş. İki Alman şehri arasındaki mesafenin, birisi Batı diğeri doğudaysa, normalde olduğundan daha uzun olduğu düşünülüyormuş. Batı’daki ya da Doğu’daki iki şehir arasındaki mesafelere kıyasla… İlgili kişi Almanya’nın birleşmesinden hoşnutsuzsa bu mesafe daha da uzuyormuş.
İnsanız. Bazen çok fazla insanız. Hepi topu bu kadarız.