traktörler beklerken

Fransa’da çiftçiler yürüyor. Almanya’da yürüyor. Geçen sene Hollanda’da yürümüşlerdi. Avrupa’nın çiftçileri kızgın. Yürüyorlar diyorum ama aslında çoğunlukla duruyorlar. Hayatı da durduruyorlar.

Ortak noktaları AB’de alınan kararların onları ezip geçmesi. Öfkeliler. Dikkate alınmadıklarını, kenara itildiklerini söylüyorlar. Söylüyorlar ne demek, bağırıyorlar…

Eylemlerin içeriği bir kenara, en çok da Avrupa tarafından temsil edilen modern dünyaya ilişkin bir meseleyi, ileride daha geniş yazmak üzere, buraya not düşmek isterim. Mesele şu: Hayatlarımız teknolojiyle iç içe geçtikçe, doğal ihtiyaçlarımız üzerine düşünmekten uzaklaşıyoruz. Sosyal medya, akıllı telefonlar vs ayaklarımızı toprağa bastığımız zamandan çalıyor; işin o kadarını idrak etmesine ettik ama dijital hayat ve çipler yeni dünyanın hava sahasını işgal ettikçe, belli ki toprakla ilgili, ekip biçmekle ilgili dertler de şehirlerin tüketim odaklı dünyasından pek duyulmuyor. Çiftçiler artık sadece bir yönetmelik, bir tüzük maddesi; daha fazlası değil. Tarlalar gibi, gübre gibi, mazot gibi.

Ama marketlerin rafları kendi kendine dolmuyor. Bürokratlar belki bilmiyor, beyaz yakalılar bilmiyor… Çiftçiler ise esas bunu biliyor.

geliyor gelmekte olan

Gazeteciliğe bugün başlasaydım (ve bugünkü kafam da olsaydı) uzmanlaşmak için gözüme iklim değişikliğini kestirirdim. Çok kısa bir süre sonra en çok ve belki sadece bu konuyu konuşacağız. 

Almanya’da dün resmen göreve başlayan Trafik Işığı Koalisyonu’nun (Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar) 200 sayfalık anlaşma metninde iklim sözcüğü tam 198 defa geçiyor. Koalisyonun ana gündemi ve temel görev sahası -pandemi de izin verirse tabii- enerjide geçiş süreci ve iklim değişikliği olacak. Çünkü artık ayan beyan ortada, bu sadece bir doğa meselesi değil; ekonomi de milli güvenlik de toplumsal hareketler de hatta toplum yapısı da iklim değişikliğinden doğrudan etkilenecek. 

Neyin nasıl olabileceğini orman yangınlarıyla, bu yaz Türkiye’de de gördük. Günün popüler deyişiyle: Geliyor gelmekte olan.

aynı dünyaların insanı

Gördüğüm tüm siyasetçiler içinde beni en karışık duygular içinde bırakanıydı. Aynı dünya görüşünü paylaşmıyoruz ama yönetiminin, üslubunun güven ve sıcaklık yaydığını da yadsıyamam. Zaman içinde onu benimsemeye başladım. Çılgın, aptal ve densiz liderler çağında bir tür sığınaktı. Sertlik ve çiğlik barındırmayan bir otoritesi vardı ve bunu sergilemekten hiç kaçmadı. Bir kadın lider olması mı, işinin ehli bir insan olması mı, sükûneti ve ayağının yere sağlam basması mı, yoksa hepsi birden mi bilmiyorum ama bir dönemi kendine mal etti.

Ben uzaktan bir gözlemciyim ama gördüğüm kadarıyla ona oy vermemiş Almanlar da farklı düşünmüyor. Kendilerini güvende hissettiklerini söylüyorlar. Süddeutsche Zeitung da, bugün “gücü sükûnetindeydi” diye uğurlamış onu. Evet, Angela Merkel bir tür çapaydı. Aynı dünya görüşünü paylaşmıyoruz dedim ama şu da var: Aynı dünyayı paylaştığımızı hissettiren bir liderdi. Bu bile çok şey aslında.

manşetteki boşluk

Almanya’da haftasonu yapılan seçimlerin ardından Augsburger Allgemeine bu manşetle yayımlandı: Kafa kafaya… Merkezin solundaki SPD’nin lideri Olaf Scholz ile sağındaki CDU/CSU’nun başındaki Armin Laschet sandıktan böyle çıktı. Bizde olsa, ‘burun farkıyla’ derdik; nitekim görselde Scholz hakikaten burun farkıyla önde.

Yine de bu resmin gösterdiği gerçek iki liderle de ilgili değil. Görseldeki boşluk, beyazlık ilginç. İşte o boşluk Merkel’in bıraktığı boşluk. İki lider de boşluğu dolduramamamış. Tarih bugünden sonra o boşluğun dolup dolmamasına göre yazılacak.