
Ben bu işe taktım. Sık rastlıyorum, rastladıkça da bozuluyorum.
Mehmet Akif Ersoy’un güzelim dizelerinin pespaye mısralarla değiştirilmesinden, kimin kaleminden çıktığı belirsiz bu bozuk mısraların da matah bir şeymiş, insanı hüzne boğan eşsiz bir sanat eseriymiş gibi sunulmasından bahsediyorum.
Dün yine rastladım. Bu defa Devlet Bahçeli’nin gençlere seslenişinde… Mevzu Boğaziçi Üniversitesi’ydi. Bahçeli daha önce yerin dibine soktuğu gençlerin gönlünü beceriksizce almaya çalışıyordu. Konuşmanın içeriği yeterince tartışıldı, oraya girmeden Mehmet Akif’i içeren bölüme geçeyim:
Şöyle diyordu Bahçeli: “Kavgaya çağırana değil, kitap okumaya çağırana koşun. Ne güzel de söylemiş merhum Akif: ‘Gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen iki kazma iki kürek iki de ırgat gerek / Hadi gel geri yapalım şunu desen bir Sinan bir de Süleyman gerek.”
Akif büyük şair, güzel söyler tabii de hiç böyle söyler mi? Orta ikinci sınıf dönem ödevi gibi dize yazar mı?
Bahçeli’nin yanlış aktardığı dizelerin orijinali şöyle:
“ Yıkmak insanlara yapmak kadar kıymet mi verir? Onu en çolpa herifler de emin ol becerir Sade sen gösteriver işte budur kubbe diye İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan”
Aradaki fark o kadar hazin ki… O boşluğa koca bir memleket sığar. Bahçeli’nin tekrarladığı dizeleri belki artık bininci defa duydum. Nasıl başladı acaba? Bir işgüzar, orijinalini yazıp aktarmak yerine, -nedense- aklına geldiği gibi yazıp koymuş internete. Oradan da yayılıp gitmiştir. İnternet bu sahte Akif dizeleriyle dolu. Kendilerini milliyetçi ve muhafazakâr diye tanımlayan yazarlar, bu sahte dizelerle köşe yazıyorlar; siyasetçiler onları söylevlerine koyuyor.
Bu eğilim bize can sıkıcı bir iki şey söylüyor.
Zamanımıza yayılmış, artık hücrelerimize dek sinmiş bir copy-paste’çilik var, kabul. Ama bu ‘copy-paste’çilik bile ekstradan bir tembellikle işliyor. Google aramasındaki ilk iki üç öneriden sonrasına geçmeye gönül indirmeyen bir tembellik bu.
Bir de standartsızlık. Koca İstiklal Marşı şairinin şiir bile denilemeyecek, onun üslubuyla uzak yakın ilgisi olmayan satırları kaleme aldığına inanan ve bunu her fırsatta yayan bir standartsızlık. Türkiye’yi usul usul yutan bir vasatlık bataklığı…
Hakikat-sonrası sadece yalan haberden ibaret değil, sahte dizeler de mönüye dahil. Bu dizelere koşulsuz inanılması da dahil. Hakikat-sonrası, hakikatle ilişkimizin çok derinlerde bir yerde sarsıldığını anlatıyor.
Ben milliyetçi bir insan değilim; muhafazakâr da değilim. Ama bu dizelerin akıbetini görünce içim titriyor. Böylesine örselenmeleri, yerle yeksan edilmeleri canımı yakıyor.
Çünkü Akif’in dediği gibi:
Yıkmak insanlara yapmak kadar kıymet mi verir?