
Sovyetler Birliği’nin eski lideri Mihail Gorbaçov, Amerikan Başkanı Reagan’la bir anısını anlatıyor… 1985’teki Cenevre Zirvesi sırasında ikilinin göl kıyısında yaptığı yürüyüşten kalan bir anı:
“Başkan Reagan birdenbire bana şunu sordu: ‘Uzaylılar ABD’ye saldırsa ne yapardınız? Yardım eder miydiniz?’
‘Hiç şüpheniz olmasın ederdik’ dedim.
‘Biz de ederdik’ dedi Reagan.”
Gorbaçov’un kendisinin de ilginç bulduğu bu sohbeti, geçenlerde bir silahsızlanma uzmanı Rob Litwak gündeme getirdi (Ben de Thomas Friedman’ın NY Times’daki köşesinde okudum). Litwak’ın amacı bir soru sormaktı: Uzaylılara karşı yardımlaşmayı taahhüt eden süpergüçler, bugün dünyayı uzaylılar gibi farazi bir şekilde değil hakikatte ve düpedüz tehdit eden iklim değişikliğine karşı birbirlerine omuz verebilecek mi?
Glasgow’da şu sıralar devam eden iklim zirvesi bir bakıma bu sorunun cevabını da veriyor: Kimsenin birbirine yardım ettiği ve edeceği yok. Her koyun kendi bacağından asılacak. Çin ve Rusya’nın liderleri zirveyle zaten ilgilenmiyor. ABD, Trump’lı cehalet devrinin ardından bu konularla çok ilgili görünse bile kendisine dokunan can alıcı yerlerde yan çiziyor; mesela kömürden çıkış anlaşmasına katılmıyor. Bu üç ülke, dünyayı en çok kirleten, dolayısıyla iklim değişikliğine en çok etki eden ülkeler. Üstelik, giderek sıklaşan ekstrem doğa olaylarından onlar da çok çekiyor. Amerika’yı her sene kasırgalar vuruyor; Rusya’da tundralar yanıyor, Çin’i seller basıyor.
Ama bir şekilde baş ediyorlar. Devam edebiliyorlar.
Pasifik’teki Marshall Adaları devam edemiyor ama. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak, 1156 adadan oluşan ülkenin, başkent Majuro dahil büyük bölümü yakın gelecekte sular altında kalacak.
Afrika’da Madagaskar’a kuraklık yüzünden dört yıldır bir damla yağmur yağmıyor. Sebebi iklim değişikliği. Kayıtlara, insan eliyle üretilmiş ilk kuraklık ve kıtlık olarak geçen bu vaka yüzünden beş yüz bini beş yaşın altında çocuk, milyonlarca insanın hayatı tehlikede. Açlık her gün can alıyor.
İklim değişikliği yine uzun erimli bir mesele. İnsan, kendisine dokunmuyorsa (gerçi dokunuyor) veya uzaksa (artık kimseye uzak değil) yaşadığı çağda bu değişikliğin yol açtığı felaketleri anlayamayabiliyor. Sanki bu geleceğe dair bir bela. Oysa değil.
Birkaç ay içinde olup bitenleri de yaşıyoruz bir yandan. COVID-19 pandemisi halen büyük hızla can alıyor. Batı’da aşı olursun olmazsın tartışması devam ederken, yoksul ülkeler aşı bulamadığı için telef oluyor. Mevcut aşıların patenti paylaşılmıyor. Sebep? Hakikaten bunun mesela insanın kendine izah edebileceği bir sebebi var mı? Ya gelecekteki nesillere? Aşıyı bulmuştuk ama yine de milyonlarca insan aşısızlıktan öldü…
Bu sene Güney Kore yapımı dizi Squid Game’in müthiş izlenmesi boşa değil. Her koyunun kendi bacağından asıldığını anlatıyor. Kazananın büyük ödülü kaptığı, diğer herkesin telef olduğu bir senaryo bu. Birileri ölecek ki birileri yaşayacak. Squid Game’in küresel güç dengelerinden bir farkı yok. Bu arada, toplumsal ilişkilerden de bir farkı yok. O yüzden de çok ikna edici.
Gorbaçov-Reagan konuşmasına dönersek: Hayır, uzaylılar saldırsa iki ülke birbirine yardım falan etmezdi. Tıpkı şu an kimsenin kimseye yardım etmediği gibi…
Fotoğraf: 1968, Apollo 8 mürettebatının gözünden Dünya.