
Amerikan filmlerinde bir klişe vardır. Klişe diyorum ama herhalde gerçek yaşamda da böyle olmalı ki filmlere de girmiş. Fena bir hadiseyi, mesela bir yangını, bir saldırıyı, bir kazayı, bir afeti atlatanlar, olayın yaşandığı yerde, bazen de ilkyardım araçlarının önünde yorgun ve bitik bekleşirken polis onların eline bir fincan kahve tutuşturur; sırtlarına bir battaniye örter. Bir güven duygusu, bir sığınma avunma imkânı veriyor olmalı. Bir de neler olup bittiği üzerine daha serinkanlı bir düşünme molası sağlıyordur. Battaniye, kahve; bunlar hep direnç aracı neticede.
Dün Cumhuriyet Savcısı Fatmagül Yörük’ün Kadıköy-Tavşantepe metrosundaki saldırı sonrası kaleme aldığı sevk metni bana bunları düşündürdü. Üzerimize hukuktan bir battaniye örttü, elimize medeniyetten bir fincan kahve tutuşturdu Yörük. O kadar kalmadı ki hukuk memlekette, iyi geldi bu hareket. Duygulandırdı. Biz yine de ‘ayrıcalıklı’ erkekleriz, bu sızıya, bu derde, bu mücadeleye ancak şahit oluyoruz, hariçten gazel okuyoruz. Savcının metni, tahmin ederim, kadınları epey dağıtmıştır.
Buraya genelde, çağa dair ‘tuhaf’ konuları yazmaya çalışıyorum. Ama sanki olması gereken ve makul şeyler daha da tuhaf şimdi. Tekboynuzlu at gibi birdenbire beliren bu güzel ve sağduyulu metni çoğaltmak görevdir diyerek, buraya da alıyorum.
“Kent yaşamında insanların topluca bir arada bulundukları etkinlik alanları, rekreasyon alanları, toplu taşıma araçları ve durakları ile buna benzer yerler, kişilerin can, mal ve cinsel güvenlikleri açısından daha emin mahaller olduğu kabul edilir. Bu yerleşik sosyal kabul ile beraber, şüphelinin eyleminin yalnızca tartıştığı müştekilere yönelik değil o anda trende ve platformda bulunan yolcuların, hatta tüm kadınların özgürce yaşama, sokakta bulunma ve hayatlarına devam etme hakkına saldırıdır. Sokaklar, metrolar korku dolu değil; güven dolu olmalıdır. Şiddet ise önce dilde başlar, sonrasında eyleme döner; olayda en çok dikkat çeken şeylerden biri de şüphelinin küfürleridir. Küfür şiddettir. Şiddeti yasaları uygularayak engelleyebiliriz; kadınların yaşam hakkına sahip çıkmak ve kız çocuklarına güvenli bir gelecek bırakmak tüm toplumun asli görevidir. Bireylerin toplum yaşamının akışına duydukları güvenin örselenmesi ceza, adalet sistemi ve sosyal açıdan onarılması güç zararlara yol açacaktır.”
*
PS: Yörük’ün metni hakkında Çiğdem Toker’in yazısını da gördüm (burada); başkalarına da rastlarsam ekleyeceğim.
PS2: Birleştirilmiş Gezi davasının ikinci duruşmasında da Osman Kavala’ya tahliye çıkmaması bizi hukuk normalimize geri döndürdü tabii. Kavala’nın eşi Ayşe Buğra Hoca’nın hukuksuzluk isyanı bizim her zamanki iklimimiz.