
Macaristan’da Victor Orban anti LGBT kampanyası yaptı.
Polonya’da Andrzej Duda, anti LGBT kampanyası yaptı. Duda, “LGBT ideolojisi, komünizmden de kötü” demişti.
Brezilya’da Jair Bolsonaro yıllarca LGBT karşıtlığıyla kendini tanımladı.
İlk ikisi seçim kazandı; üçüncüsü kaybetti.
Bu bir eğilim. LGBT, otoriter yönetimler ve liderler için bir mesele. Suni ama kullanışlı bir mesele. Bunu bir kutuplaşma hattı olarak keşfettiler. Birkaç yıldır, durup dururken ortaya LGBT konusunu atıyorlar. Bu sayede aile, evlilik, vatan falan gibi beylik laflar da edebiliyorlar. Tepki oylarının peşindeler.
Erdoğan’ın ve Soylu’nun durup dururken LGBT konusu açmaları bundan. Anlatacak hikâyeleri yok. Başarıları yok. Tepkiden medet umuyorlar. Yalnız bana göre Türkiye’de bir başka açı daha var: Yeniden Refah vs gibi araçlarla, dümdüz kadın hakları üzerinden “aile” tartışması da yapıldı ama AKP’nin kendi tabanında bile tepki topladığından, şimdi LGBT sosuyla daha taban-dostu bir aile tartışması açıldı. Tartışma diyorsam, tartışma falan yok da “olsun” isteniyor işte. “Keşke olsa” diyorlardır.
O bile olmasına olur da, Süleyman Soylu, “hayvanla insan evliliği” falan diye öyle bir açı veriyor ki konuya, konu orta iki düzeyine geriliyor.
Kimse orta iki düzeyine oy vermez. Tepki olarak bile vermez. Bir dönemin kapanışına bu tuhaf çırpınışlarla gidiyoruz.