hoşnutsuzluğumuzun olimpiyatı

Shakespeare’in III. Richard’ında geçer: Hoşnutsuzluğumuzun kışı… Murathan Mungan da herhalde oraya referansla şu dizeleri yazmıştır: “Kış başlıyor sevgilim / Hoşnutsuzluğumuzun kışı başlıyor / Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan” Sevdiğim bir laftır, birçok siyasi manşete de uyar, tarihi döneme de. Zaten böyle kullanıldığı çerçeveler de var.

Guardian Weekly de oradan görmüş, hoşuma gitti. Hoşnutsuzluğumuzun olimpiyatı…  

Omicron hızını kesmedi. Evsahibi Çin’de hava kirliliği nefes aldırmıyor. Çin’in berbat insan hakları karnesi hem can sıkıyor hem can acıtıyor. Tarihin en gönülsüz olimpiyat oyunları başlıyor. Böyle zamana böyle oyunlar. Ya ne olacaktı?

memlekette tuhaf zamanlar

Nihayet. Memlekette Tuhaf Zamanlar için epey uğraştım. Kanıyla canıyla mürekkebi kâğıdıyla bir kitap artık. Kendi hayatını yaşayacak. Umarım sevilir, umarım okuruna ve literatüre bir katkı sağlar.

Kitabın ismi aklımda ilk şekillendiğinde, bu blogu da kurmuştum. Elim sıcak kalsın, kitapla paslaşacak güncel gelişmeleri buraya yazayım istedim. Fırsat buldukça yazıyorum da. Bu uğurda, eski evim, göz bebeğim Eski Usul’u da biraz boşladım ama neticede bu blog da bir başka ev oldu; o da kendi hayatını yaşıyor. 

Kitapla ilgili notları, gelişmeleri, röportajları arada bir buraya da not edeceğim; umarım sıkmadan, abartmadan yaparım. 

PS: Bu güzel kapak Cüneyt Çomoğlu’nun işi.

kimse hesap vermiyor

Bu hafta sonu Hollanda’da Ajax-PSV maçı vardı. “Ligin kaderini belirleyen maçlardan” denir ya, işte öyle bir maç. Zaten maçın kaderini de taca çıkıp çıkmadığı çok tartışılan bir top belirledi. Hakem düdük çalmayınca akan oyunda Ajax gol attı ve PSV’liler de hakeme koştu. 

Nihayetinde VAR’a gidildi. Ne olup bittiğine video asistan hakemin karar vermesi beklendi. 

Karara göre pozisyon temizdi. Neticede gol verildi. Ajax bu kritik golle maçı kazandı. 

Sonra ne oldu? 

Hollanda’da her maçtan sonra olduğu gibi hakem çıktı kararını neden o şekilde verdiğini açıkladı. 

Kararı zaten VAR desteğiyle vermişti. Peki VAR ona nasıl destek vermişti?

Bu bir sır değil. VAR sistemindeki hakemlerin o sırada pozisyonu nasıl inceledikleri canlı yayında ekrana getiriliyor. Hakemlerin arasındaki konuşmaların kaydı da ayrıca yayımlanıyor. Her şey şeffaf. 

Hakemin veremeyeceği bir hesap yok. Veriyor da zaten. Kendini, kararını anlatıyor. 

Bize gelelim… Hakemler maçtan sonra konuşmuyor. VAR’da neler yaşanıyor bilmiyoruz. Hakemlerin aralarındaki konuşmaları bilmiyoruz. Kimse hesap vermiyor. Haklıysa da vermiyor, haksızsa da vermiyor. Kaos hakim oluyor.

Neden? Bunları bilsek ne olur? O zaman hesap verilmiş olur. Hesap verilince de işler ipleri elinde tutanın istediği gibi gitmeyebilir. Hesap verilmemesine o kadar alıştık ki, şu kadar basit ve ortada bir meselede bile hesabı talep etmiyoruz artık.

Kimse hesap vermiyor. Türkiye’nin son döneminin, AKP döneminin bir şifresi varsa işte bu:
Kimse hesap vermiyor.  

ben vali adayıyken

Upton Sinclair’i keşke daha çok okusak, Türkçe’de daha çok kitapları basılsa… Amerika’da özellikle Buhran yıllarında etkili olmuş eserler vermiş gazeteci yazar Sinclair’in ilginç bir kitabı var: I, Candidate for Governor. Türkçe’ye herhalde Ben Vali Adayıyken diye çevirirdik. 

Sosyalist Sinclair, 1934’te Demokrat Parti’den California valiliğine aday olmuş. Yoksulluğa nasıl son vereceğini anlatan epik de bir kampanya yapmış (Kampanyanın tam ismi EPIC: End Poverty in California). Çok da iyi gidiyormuş kampanya ama Cumhuriyetçilerin medya oyunlarına yenilmiş. Zaten Demokratlar da bir sosyalist valiyi ne kadar isterdi, o da ayrı mesele. Kitap işte o günleri anlatıyor. 

Ama aşağıda okuyacağınız ve kitaptan gelen bu şu laf da bugünleri anlatıyor. 

“Maaşı bir şeyi anlamamaya bağlı birinin o şeyi anlamasını sağlamak zordur.”