ikinci dünya nerede?

Şimdi bir yazıya çalışırken uyandım. 

Birinci dünya, malum: Batı vs. 

Üçüncü dünya da malum: Biz ve benzerlerimiz.

İkinci dünya eskiden Doğu Bloku’nu ve Sovyetler Birliği’nin etkisi altındaki kuşağı tarif etmek için kullanılıyordu. Çin bu tarife dahil miydi, hatırlamıyorum. Sanmıyorum da. 

Üçüncü Dünya tarifi kaldı. Birinci dünya tarifi de kısmen kaldı. Bunlar biraz da mevkiler gibi. Birinci mevki, üçüncü mevki… 

Esas soru: İkinci dünya neresi şimdi?
Birinci dünya ya da? O kadar evsizle, yoksullukla ve yoldan çıkmış demokrasileriyle ne kadar birinci dünya bu ülkeler?
Çin nerede bu denklemde? Hindistan nerede? Güneyliler nerede?

Yeni tabirlere ihtiyacımız var. Eskilerini kırpıp yıldız yaparız artık.

kifayetsiz muhterisler

Bilgiye hürmet azaldıkça kifayetsiz muhterislerin sayısı artıyor. Bu normal. Dünyanın her yerinde de böyle. Maalesef.

Ama dünyanın her yerinde sahte diploma skandalı patlamıyor. Çünkü sahte diplomanın mümkün olması için iki şey lazım.

Birincisi, bunun teknik olarak becerilebilmesi. Yani önceden yapılan kimlik hırsızlıkları, stratejik yerlerde insan varlığı ve denetimsizlik… İkincisi, bu sahte diplomayı (ve daha nice sahte belgeyi) isteyecek, bundan ar duymayacak insan tipi…

Her iki maddenin bileşenleri de Yeni Türkiye’nin eseri. Otuz yıl evvel, şöyle bir sahte diploma edineyim de kapıları teker teker açayım diyecek insan sayısı herhalde bir elin parmaklarını geçmezdi. Yapacak kişi de korkardı muhtemelen…

Ama bugün…

Kifayetsiz muhterisler böyledir. Bilgiye hürmet etmezler, bilgi sahibini aşağılarlar. Ama onun bir ömür uğraşıp edindiği diplomayı kendi kuşağına sokmayı da kendine hak görürler.

Şimdi bir de imkânları var.

anadolu liseleri

Geçen hafta yurt çapında liseleri saran protestolarda benim mezun olduğum lisenin, İskenderun İstiklal Makzume Anadolu Lisesi’nin öğrencileri de vardı. Liselerdeki öğrenciler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın standardının ne olduğu bir türlü anlaşılamayan uygulaması kapsamında başka okullara atanan yüzlerce binlerce öğretmene, öğretmenlerine sahip çıktılar.

Ben bir öğretmen çocuğuyum. Annem de babam da öğretmen. Orta halli bir aileden geliyorum. Taşradan geliyorum. Her insanın hayatında onu değiştiren, başka bir insan haline gelmese de onun yolunu açan anlar vardır. Benim için o anlardan biri bence şehrimdeki Anadolu lisesine girmemdi.

Bunu çocukken İstanbul’da veya Ankara’da yaşayanların anlamasını beklemiyorum ama bizim hayattaki birinci amacımız televizyonlarda gördüğümüz, gazetelerde okuduğumuz İstanbul’a gelmekti. Sonrasına sonra bakacaktık. İstediğimiz oldu. Anadolu liseleri taşradaki bizleri büyük şehirlere götürdü.

Bu liseler Türkiye’nin en güzel projelerinden biridir. Doğrudan yatay ve dikey mobilite ürettiler. Anadolu liselerinin büyüsü, verdikleri nitelikli eğitimde değildir. Büyü, onların çocuklara birer hedef ve ortam vermesindedir. Bu liseler birbirlerine az çok benzeyen çocukları bir araya topladı ve onları daha da zenginleştiren bir ortam sundu. Çocuklar eğitimden çok birbirleriyle yükseldiler.

İyi öğretmenlerimiz vardı, ortalama öğretmenlerimiz de vardı. İyi öğrenciler ve ortalama öğrenciler de vardı. Ama bugün dönüp baktığımda şunu görüyorum: bütün arkadaşlarım toplumda bir yere geldi. Doktor, mühendis, avukat, akademisyen. İçlerinde zengin aileden geleni de var, benim gibi orta halliler de var. Sağcısı da solcusu da var. Ama istisnasız hepsi bugün toplum içinde aranan, bilinen insanlar…

Şunu da biliyorum: O okula gitmeseydik, içimizden bazıları yine bir yerlere gelirdi. Ama hepimiz gelemezdik. Bu rakam bu oran ciddi bir şekilde azalırdı.

Sonra ne oldu? Söylenecek çok şey var da tek cümle yeter: Eğitim sistemi yıllar içinde bu güzel projeyi ince ince budadı. Ama eğitim düşse de ortam düşmüyor, değişmiyor. O ortam, Anadolu liselerinin gizli vaadidir. O, bir çocuğa senin gibi başkaları da var, denmesidir. İşte o ortam sayesinde çocuklar okullarına da öğretmenlerine de sahip çıkıyor. 

Daha güzeli, “senin gibi başkaları da var” cümlesi yurt sathına yayılıyor. Yayılsın.

Çünkü doğru bir cümle.

imamoğlu vs yavaş

Mansur Yavaş ismi yine gündemde. 

Sağ siyasetin akıl hocaları onu en tepede görmek istiyor. Bence makul bir istek bu. Ama başka zeminde makul. Aslında çoktan çökmüş olan merkez sağı Erdoğan’dan sonra toplayacak bir isim olarak… Bu akıl hocaları başka zeminlere de işaret edebilir halbuki…

Bir de şunu merak ediyorum: Yavaş’ın bir kadrosu var mı? Sözgelimi bu ülkede başkan olsa milli eğitim politikası nedir? Bir CHP adayı olarak seçilip kazansa milli eğitimin başına kendisi gibi ülkücü gelenekten bir bakan atar mı? Ya kültüre? Bu iş biraz da kadro işi değil mi? 

İmamoğlu ile Yavaş’ın arasında geçen bir seçim görmek isterdim.

vasatlık çağı

Son yıllardaki Oscar ödüllerinden anladığım, Akademi’nin kafasının karışık olduğu.

Avangard filmlere mi verelim, uluslararası mı takılalım, bağımsıza mı verelim, mesajı da olsun mu derken hiç karar veremiyor gibiler.

Ama esas dert başka. Herkesin üstünde ortaklaştığı büyük film yok. “Bir film seyrettim ve hayatım değişti” filmleri de çok az. Sinemadan çıkmış insan üreten film yok ki zaten sinemaya girmiş insan kalmadı.

Netflix çağı, vasatlık çağı maalesef.