ilkinde trajedi, ikincisinde fars

Trump yine sahnede. Dün gümrük duvarı örüyordu; bugün kaldırıyor ama Çin’e ördüğü duvarı yükseltiyor… Netanyahu ile oturup Gazze’yi boşaltmak gerektiğini, oraya Trump Tower dikmek gerektiğini söylüyor. Arada Erdoğan’ı övüyor, “severim” diyor. Sonra durmuyor, “Türkiye’den Rahip Brunson’u nasıl almıştık ama…” çekiyor; “severim” dediği Erdoğan’a aba altından sopa gösteriyor.

Her gün yeni bir macera…

Hegel, tarihte büyük olayların iki defa yaşandığını söyler. Marx ise, bu yoruma bir kat çıkar; “ilkinde trajedi olarak yaşanan, ikincide fars (güldürü) olarak yaşanır” der.

Marx, bunu Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i’nde söylemiştir. 1789’dan sonra olayların Napolyon Bonapart’ı tarih sahnesine sürmesi trajediydi; 1848 sonrasının ise Louis Bonaparte’ı çıkartması, onun da kendini imparator ilan etmesi güldürüydü diye yorumlar.

Haklı… Şimdi yine kendini imparator sanan, bu dafa seçimle gelip imparatorluk taslayan bir hükümdar var. Cahilliğin, kabalığın imparatoru… Şunu da der miydi acaba? 2016 Trump’ı trajediydi; 2024 ise fars…

İşin ilginci, bana tam tersi gibi geliyor… 2016’nın içi boştu, şimdi ise içi çılgınlıkla dolu. İşin bir başka yönü daha var. Bu adamı sevmek, sempati duymak çok zor tamam; peki ya bu adam tarafından sevilen biri olmak nasıl?

“Erdoğan’ı çok severim” sözlerinin muhatabı olmak; Gazze’de etnik temizliği emlakçılık faaliyeti gibi anlatan birinin sevgisine mazhar olmak utanç verici olmalı. Trajediyle fars bir arada.

age of empires – yeni sürüm

Dünkü Beyaz Saray hadisesi bir günlük mesele değil; süregiden bir meselede sadece bir durak.

Bu konuların içindeyken konuşmak da zor ama Amerikan tarafında bir süredir mayalanan şuymuş gibi geliyor: Bir tarafında Çin’in, bir başka tarafında Rusya’nın durduğu ve doğal kaynaklar açısından da avantajlı oldukları bir rekabet süregiderken, ABD ve şürekası bunun mevcut demokratik çerçevede yürümeyeceğine ikna oldu. Rekabetin öteki tarafında otoriter ülkeler var ve daha hızlı yol alıyorlar. Şimdi ABD’de Trump’ın ve Musk gibi teknoçarların şahsında aynı tür otoriterliğe meyleden ekip iş başında. Her gün ama her gün, hız ve efektiflik adı altında, tüm kurumlarıyla demokrasinin ayakbağı olduğunu işliyorlar; bir yandan da dünkü gibi ‘İmparator’ fotoğrafı veriyorlar (Sadece Zelensky’le değil, Trump, Britanya başbakanı Starmer’a da ‘sen haddini bileceksin’ çekerken de aynı fotoğrafı görüyoruz.)

Bence ABD’nin o meşhur ‘establishment’ı da buna çoktan ikna oldu ve engel çıkarmak istemiyor; gelecekteki Demokrat başkanlar bile bu hattan yürüyecektir. Zaman içinde dört koldan, demokrasinin işe yaramadığı ancak Roma İmparatorluğu kadar bir demokrasinin işe yaradığı anlatılacak. Bence tabii…

İşin hazin tarafı, bunu çok kolay yapabilirler.

Çünkü Batı, demokrasinin, demokrasiyle gelen hakların ne olduğunu çoktan unuttu. Şirketler, kârlılık ve neoliberal politikalar eşliğinde unutturdu. Şu anda elimizde avucumuzda duran her bir insani hakkı, işçi sınıfı mücadele edip kazanmıştı. Batı’da aydınlar eski metinleri okudu diye, başta Çin Doğu’daki devlet sisteminden kopya çekip bir elit bürokrasi ürettiler diye belki bir Aydınlanma yaşandı ama Aydınlanma, sokaktaki insana tek hak ve özgürlük vermemişti. Onları işçiler kazandı. Bugün de bu haklar tek tek kaybediliyor. O yüzden Trump, Musk, Vance gibi kanıyla canıyla bu hakların karşısında olanlar şovunu yapıyor ve Doğu’daki güçlere karşı “başka çare yok” diye İmparatorluk dayatıyorlar.

İşin jeopolitik kısmı yanında, bunlar da var.

Rusya’daki Çin’deki sosyalizm tarihe karıştı diye oluyor bütün bunlar tabii… Bana öyle geliyor ki, Age of Empires’a geri dönüyoruz. Bu defa şirket-devletli bir Age of Empires’a.

onun gölgesi

Yine muazzam etkide bir Donald Trump fotoğrafı… “Hele bir daha başa geçersem ABD’yi NATO’dan çıkartabilirim” dediği bugünlerde ve yeniden başa geçme ihtimali sahiden kuvvetliyken.

New York Times’dan Doug Mills, Brüksel’deki 2018’deki NATO Zirvesi’nde çekmiş. Bir insanın gölgesi bu kadar mı tanıdık olur? İkonik.

trump’ın yolu

Donald Trump, Cumhuriyetçilerin ön seçimlerinin New Hampshire’daki ikinci ayağını da kazandı ve bu sene başkan adayı olmak için önündeki bir engeli daha aştı. Artık gidişatı “yeniden” değiştirme emellerine çok daha yakın.

Söyleyecek çok şey var, dünyayı bekleyen epey gelişme var; tarihçi Robert Kagan’ın kehanetiyle başlayalım:

“ABD’de diktatörlüğe giden yol gün geçtikçe kısalıyor.”

Bu diktatörlük lafı, biraz da öcü misali çok fazla ve çok kolay sarf ediliyor. En azından ilk dönemde böyleydi. Bu söylemler, bugünlerden itibaren yeniden dolaşıma girecek. Ben siyasi müktesebata sahip olmayan Trump’ın tek adam rejimine ciddi bir özlem duyduğunu zannetmiyorum. Onda başka bir tür delilik var. Demir yumrukla değil ama pervasızlığıyla ülkesini de dünyayı da yakabilir. “Eh, Joe Biden’dan farkı ne” diyenler de çıkacaktır. Gazze’yi düşününce buna cevap vermek gerçekten zor.

PS: Resim, Anthony Gerace’in Washington Post için yaptığı illüstrasyon.