mahremiyet duvarı

Tüm dünya hazırlıksız yakalandı buna. Hem de canlı yayında. Danimarka – Finlandiya maçında, Danimarkalı Eriksen’in bilinçsiz yere düştüğü andan itibaren hangi yayıncıların hangi refleksi gösterdiği bir araştırma konusu olmalı artık.

Eriksen’in nasıl yere düştüğünü tekrar tekrar göstermek; daha beş dakika önce gözümüzün önünde kanlı canlı top koşturan bir oyuncunun can çekişmesini, trajediyi ve dramayı görüntüler ve sözlerle diri tutmaya çalışmak; ne olup bittiğini asla bilmeden spekülasyon yapmak bir tercihti.

Sessizce, çok konuşmadan, ne olup bittiğini anlamaya çalışmak ve kalp masajı yapılan arkadaşlarının etrafında tüm dünyaya, tribünlere, kameralara, didikleyen, meraklı gözlere karşı bir mahremiyet barajı kuran Danimarkalı futbolcuların o karakterli duruşuyla yetinmek de bir tercihti.

Öyle bir andı ki bu, üzerinde düşünmeye imkân yoktu. Beş saniye içinde ne yapacağına karar verecektin. O beş saniye içinde, spikerinden yorumcusuna, resim seçiciden yönetmenine herkes, dünyadaki binlerce kişi bu kararı verdi de. Kimin ne yaptığı, bence onların değil ama bir trajediye; bu arada insanın savunmasızlığına, kırılganlığına ve onuruna yaklaşma açısından toplumların karakteri hakkında da çok şey anlatıyor.

Öğrendiğim kadarıyla ilk yayıncılık tercihi dünyanın birçok yerinde yaşandı ve milyonlarca seyirci de bu üsluptan rahatsız oldu. Ben ise dün akşam Hollanda televizyonunda ikinci tercihle karşılaştım. Yayıncılıklarına pek de bayılmadığım Hollandalılar, o beş saniye içinde neyle karşı karşıya olduklarını idrak edip saygılı davrandılar. Görüntüleri vermediler, mahreme girmediler, etrafı yangın yerine çevirmediler. Daha da önemlisi spekülasyon yapmadılar. Stüdyolarındaki Danimarkalı futbolcu Kenneth Perez (müthiş olgun bir karakterdi bu arada) sosyal medya üzerinden Danimarkalı basını hızla taramasına ve sıcak notlara canlı yayında herkesten önce ulaşmasına rağmen en heyecanlı lafları sıralamadı. Eriksen’i sedyede uyanmış gösteren fotoğrafı dış basında muhtemelen ilk o gördü ama fotoğraftan bahsederken kesinliğinden emin olmadığını defalarca tekrar etti. Sunucu da aynı şekilde, fotoğrafın bir ihtimal ‘fake’ olabileceğini, bugünlerde böyle şeylere hemen inanmanın sıkıntı çıkardığını ve kendilerinin de bir uzman olmadığını ifade etti. Diğer konuk, futbolcu İbrahim Afellay zaten üzüntüden ve şoktan konuşamıyordu. Afellay’ın üstüne gitmediler, lafı ondan ustalıkla aldılar, deyim yerindeyse ‘top çevirdiler’ ve kendileri de bizim gibi görüntüleri izleyerek, saygılı şekilde görevlerini tamamladılar. Bu tür bir yayıncılığın çok tercih edilmediğini düşünüyorum (Dün gece bu konuda bir tweet atmıştım, gelen yanıtlardan İspanya’da ve İngiltere’de -BBC- ilk tercihin, Almanya’da ise ikinci tercihin uygulandığını öğrendim. Diğer örnekleri de belki zaman içinde öğreniriz).

Peki bu neden önemli?

Dünden geriye çok şey kaldı. Ama futbolcuların arkadaşlarının etrafına etten duvar örmesi sembol olacak. O mahremiyet duvarı. Tüm dünyanın baktığı anda, müthiş bir sağduyu ve zamanlamayla örülen duvar.

Dünya her şeyi görüyor. ‘Bir canımız var, bari ona saygı duyun’ duvarı.

Belki daha idrak edemedik ama hayatlarımız artık o duvara taş koymak isteyenlerle onu yıkmak isteyenlerin mücadelesiyle de belirleniyor.

Biz ne yapacağız?

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s