trump’ın amerikası, amerikanın dünyası

Le Monde, Trump’ın geri gönüş yolculuğunun başladığı bu ara seçimler için öyle güzel, öyle doğru bir fotoğraf kullanmış ki… Berger da onaylardı sanırım.

Trump’la seçmeni. Birisinin resmi ötekinin tişörtünde. Tam tersi de olabilir; Trump da seçmeninin tişörtünü giyebilir; etki değişmez.

Trump’la özdeş Amerikan rahatlığı, sakınımsızlığı, doğrudanlığı… Kameradan kaçmadan, kendini orta yere koyma cüreti. Kapıdan kovulunca bacadan girmenin değil, kovulduğu kapıyı kırarak girmenin arayışı. I’ll be back. Gerekirse evi yakacağım ama geri döneceğim.

Amerika’yla özdeş şapka, tişört, gözlük kombinasyonu. Gündelik rahatlık, gündelik yaşam. Gündelik seçimler. Her şey bugün için. Make Amerika Great Again (MAGA)… O da bugün için. Dünya bir gündür, o da bugündür.

Amerika’nın dünyası da bir gün… Ama o gün bugün mü?

başka bir evrende en güzel halinle

Amsterdam gazetesi Het Parool, manşete Johannes Vermeer’in kült işlerinden ‘Flütlü Kız’ını yerleştirmiş.

“Bu gerçek bir Vermeer” diye koca koca yazmışlar.

Birçok araştırmacı resmin orijinalliğinden şüphe duyuyordu; artık gerçekten ustaya ait olduğunu kanıtlanmış. Resmin sahibi Rijksmuseum da rahat bir soluk almış. Vermeer’in zaten korunan hepi topu 37 eseri var.

Rahat soluk alan sadece müze mi? Belli ki aynı zamanda Hollanda kültürü de bir insan gibi rahatlamış; bu ferahlıkla gazete manşetlerine çıkmış.

Bin türlü sıcak gündemin arasında gazetelerin bazen bunları, akıp giden hayata, içinde yaşadığımız kültüre dair bu ayrıntıları bir numaralı gündem olarak manşete çekmesini seviyorum, önemsiyorum. Başka bir evrenin hikâyeleri gibi geliyor ama değil. Onlar da bu evrenden.

Üstelik sıcak gündemden de çalmıyorlar; bir nefes alma durağı açarak diğer günlerin sert gündemlerini de daha katlanılabilir (ve evet daha bakılabilir, daha önemsenebilir) kılıyorlar.

Üç yüz küsur yıllık bir tablodan buralara, bugünlere bir yol var.

toplum bilgisi sıfırlanınca

Artık dergiler yok. Gazetelerin haftasonu ekleri eski iddiasıyla çıkmıyor. Televizyonlarda konuşan insan çok ama genelde sadece siyaset konuşuyorlar. Yüksek siyaset. 

İnternet medyasının da bu açıdan geleneksel medyadan farkı yok; yeni bir refleks göstermiyor.

Bu toplumda, insanlar arasında ne olduğunu nereden öğreneceğiz? Eğilimleri, yönelimleri; gerginlik ve gevşemelere yönelik analizleri; bir araya gelmeleri, ayrı durmaları… 

Anketler sadece siyasi tercihlerden haber veriyor. Onlara da ne kadar güvenilirse… 

Arada bir iki güvenilir şirket topluma dair araştırma yapmasa, bir iki belgesel çekilmese, bir iki haberci kendilerinden öyle bir şey beklenmediği halde kişisel gayretleriyle bir iki veriye ulaşmasa veya ulaşanları bizimle tanıştırmasa, sokakta röportaj yapılmasa elimizde hiçbir şey olmayacak. 

İçinde yaşadığımız hayata dair bilgi açlığı mı kalmadı? Talep mi kalmadı? Yoksa sadece onu üretme imkânları mı sıfırlandı? Toplum bilgisi üretimi artık neredeyse yok. 

Bir şeyler oluyor ama olduğuyla kalıyor; sese söze yazıya dökülmüyor.

Ankara kulislerini, sokaktan, evlerin içinden, değişen dönüşen zihinler ve ilişkilerden daha iyi biliyoruz. 

Topluma ilişkin bilgimiz giderek azalıyor. Sonra silinip gidecek. Sadece kendimizden ve bir iki arkadaşımızdan haberdar olacağız. 

Sonra belki o da bitecek.

*

Photo by Ryoji Iwata on Unsplash

bir de bize sorsaydınız

Birleşik Krallık’ın yeni başbakanı Rishi Sunak… Tarihi bir an. Çünkü o bu makama oturan, Ada dışı bir etnik kökene sahip ilk başbakan. Bu şüphesiz temsiliyet açısından çok önemli. Ama bir de halka sorsalardı iyi olmaz mıydı?

Muhafazakâr Parti’nin halk tarafından seçilmiş lideri Boris Johnson’ın istifa ederek boşalttığı koltuğa, seçime gitmeden önce Liz Truss geçti. Şimdi de Sunak… İngiltere’nin yerel gazetesi The Journal güzel çakmış lafı: Teşekkürler falan da bir bize sorsaydınız?