Avrupa gazetelerinin manşetlerinde tanklar yürüyor. Hem de Barış Günü’nde.
Bugün Avrupa Günü’ydü. Siyaset Bilimi öğrencileri aşinadır; Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schumann, 72 yıl önce bugün yayımladığı deklarasyon ile Avrupa Kömür ve Çelik Birliği’nin kurulmasını önermişti. Kuruldu. AB de onun temelleri üzerinde kuruldu. Şu an ciddi sarsılmış görünen Avrupa fikri işte bugüne bağlanıyor.
Ama bugün bir yandan da Rusya’nın Zafer Günü. Rus ordusunun İkinci Dünya Savaşı’nda Nazileri dize getirmesi, 1960’lardan bu yana Moskova’daki o meşhur törenlerle kutlanıyor. 9 Mayıs’ta. Avrupa’nın kalanı özgürlüğünü 8 Mayıs’ta kutluyor; zaman farkından dolayı (o zaman öyleydi belli ki) Rusya 9 Mayıs’ta.
Bugün ilk defa Avrupa günü ve Rusya’nın zafer günü bir düelloya tutuştu. Gün, Avrupa için bir endişe gününe dönüştü.
Pazar gününün seçimleri bir süredir gelişmekte olan bir fenomenin altını çizdi. Artık iki Fransa var.
Dahası: Bu ikili yapının tüm Avrupa’ya söyleyecek bir sözü var.
Seçim analizinde Le Monde, Victor Hugo’nun bir şiirinden alıntı yapıyor. Hugo, “Atış öyle yakından geçti ki şapkayı düşürdü” demiş. Le Monde da bu dizeyi alıntılayıp diyor ki; “dikkat edin bir dahakine kafa gitmesin.” Macron’un aldığı yüzde 58, 55 çok yüksek bir oy oranı gibi görünebilir ama Fransa’da hele de bu seçim özelinde çok da iyi karşılanmıyor. Burun bükülebiliyor.
Çünkü bu iki Fransa’dan biri, seçimi kaybeden Marine Le Pen’in Fransa’sı ama diğeri yeniden başkan olan Macron’un Fransa’sı değil. Bu, Le Pen’i asla istemeyenlerin Fransa’sı. Macron’un ötesinde bir Fransa. Merkez sağ, merkez sol, merkez, aşırı sol, göçmen, Müslüman bir Fransa bu. Eğitimli, okumuş yazmış, kısmen zengin, kısmen işçi ve memur bir Fransa. Ama her şeyden önce şehirli bir Fransa.
Şimdi gelelim diğer Fransa’ya.
Le Pen yüzde 41,45 aldı. Yani Fransa’da, baba Jean Marie Le Pen kimliğinde piyasaya çıktığında şok yaratmış olan aşırı sağ artık realite.En güçlü ikinci parti.Hatta Macron’a normalde asla oy vermeyecek sol unsurların ikinci turda “Le Pen gelmesin” diye, gönülsüz bir şekilde sandığa gittiği düşünülürse, realitede birinci parti. Daha organik olan parti. Taşranın partisi. Taşranın ittifakı. Köylülerin ve kısmen işçilerin ittifakı. Sisteme güvenmeyenlerin, bunlar arasında da özellikle işsizlikle sınanan gençlerin ittifakı.
Ama henüz şehirlerde etkili olamayan bir ittifak. Son seçimlerde, bu ‘ikili Fransa’ya dair çıkan ilginç bir sonuç var. Macron ikinci turda, Paris’teki oyların yüzde 85,1’ini aldı. Başkentin bütün semtlerinde, bütün oy istasyonlarında yarışı kazandı.
Fransa’nın kalan bölgelerinde, o derin Fransa’da neler yaşandığını siz düşünün. Gerisi büyük oranda Le Pen’in Fransa’sı artık.
Bunun çok vahim bir sonucu var: Le Pen’in partisinin kimlik politikaları o denli yoğun ve korkutucu olmasına rağmen, normalde bunları hoş bulmayacak kişiler bile artık bu durumu umursamıyor. Ya da aşırı sağın ‘aşırı’ kısmı, Fransa’da artık umursanmıyor. Le Pen, seçim sonrası konuşmasında “Zafer kazandık” dedi. Haksız değil, aşırı sağın Avrupa’da geldiği zirve bu.
Bunun tüm coğrafyaya etkisi olacak.
Fransa tek başına bir ülke değil. Le Pen de tek başına bir siyasetçi değil.
Ara ara burada yer veriyorum; Falih Rıfkı’dan güçlü bir pasaj daha. Bugün herkes iktidardan haklı olarak şikâyetçi ama bu iktidar gidince neler nasıl olacak? Yüz yıl önce yüz yıl sonra hayat da insan da aynı…
Boğaziçi’ne gidenler Beylerbeyi Sarayı önünden geçerken hangi odasında oldugunu bilmedikleri Sultan Hamid’in hayaletini ararlardı. Halk için ne olmuşsa, o başımızdan gittiği için olmuştu. Aslına bakarsanız devlet Hamid devrinde, dağılmak için bir vuruş yetecek kadar çökmüştür. Fakat halk aslına bakmaz, olmuş olana bakar.
Bugün iktidarını kaybetmemek için seçimlere girecek olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban şöyle biri (NY Times’dan aktarıyorum):
Koronavirüsün ilk dalgaları Avrupa’yı, bu arada Macaristan’ı da vurmaya başladığında, hükümet bir websitesi kurdu. Site, vatandaşlara pandemi hakkında sürekli güncelleme mailleri gönderiyordu. Testler nerede olacak, aşılar nerede yaptırılacak, virüs ne durumda?
Macaristan halkı pandemiyle muhasebesesini o site üzerinden tuttu.
Aynı site kullanıcılarına yani neredeyse tüm Macar halkına, geçen ay şöyle bir iddia içeren bir mail gönderdi: Muhalefet ülkeyi Ukrayna’da bir savaşa sürüklüyor.
Sağlık için kurulan, insanların canını korumak için başvurduğu siteden devlet imkânlarıyla gelen mail işte bu. Dümdüz usulsüzlük, dümdüz hile, dümdüz haksız rekabet…
Seçim kaybetmemek için seçim kanunlarını yeniden yazan, yeniden yorumlayan, çarpıtan, kendine yontan veya yok sayan bir lider bugünkü seçimlere, daha bir dolu numarasının yanında işte böyle giriyor.
Bizlerin de epey aşina olduğu hileler kitabına yeni sayfalar ekliyor.
Moskova’da Zafer Günü (9 Mayıs) gösterisi. 2019’dan. Foto: S. Zhumatov
Savaşın sonucu üç aşağı beş yukarı belli oldu bile. Dünyanın hangi yöne gideceğini biliyoruz artık. Herkesin silahlanma bütçesi artıyor. On yıllardır ordu namına pek bir şeyi olmayan Almanya dahil…
Nasıl olacak? Ne pahasına olacak? İşte yeni dünyanın işaretlerinden biri…
Der Spiegel’in Fransız askeri stratejist Pierre Servant ile yaptığı röportajdan bir kesit:
Spiegel: Fransa, askeri harcamaları emeklilik ödemeleri lehine budamıştı diyorsunuz. Bu, biz Avrupalıların güvenlik adına sosyal huzuru riske etmemiz gerektiği anlamına mı geliyor?
Servent: İyi silahlanmış ordu devleti ile kendini savunma gücünden yoksun bir refah devleti arasında bir orta yol hep vardır. Emeklilik yaşını yükseltmek bu bakımdan mantıksız değil ama on yıllardır Fransa’da kimse buna cesaret edemiyordu. Bir füze yüz binlerce euro tutuyor ve savaşta epey füzeye ihtiyacınız var.