yeni dünyayı anlamak için anahtar – kimin ne kadar bitcoin’i var?

Kısayollar insana zaman kazandırmak için var. Dijital dünyada da gerçek dünyada da, iki dünyanın birleştiği yerlerde de…

Bugünün dünyasını anlamak için birkaç tane anahtar mevcut. Birkaç kısayol. İşte onlardan biri…

Dünyadaki tüm Bitcoin birikiminin yüzde 95’i, Bitcoin’e sahip yüzde 2’lik bir kesimin elinde. Bu iddia son birkaç yıl içinde, Economist ve Bloomberg gibi işi esasen ekonomiyle ilgilenmek olan önemli yayınlarda dile getirildi. Derin bir eşitsizlik.

Başka istatistikler de var. Örneğin Wall Street Journal tarafından dile getirilen: Bitcoin servetinin yüzde 27’si kullanıcıların yüzde 0,01’in elinde.

Ya da: Dünyadaki Bitcoin’lerin yüzde 40’ını sadece 1000 kişi kontrol ediyor (Business Insider). Bunun biraz daha değişik versiyonu: Bitcoin birikiminin yüzde 40’ı, yani yaklaşık 240 milyar dolarlık Bitcoin, 100 milyon hesabın 2500’ü tarafından yönetiliyor (The Telegraph).

Bu istatistiklere itiraz edenler var; Bitcoin’in iddia edildiğinin aksine, biraz daha dengeli dağıldığını yazıyorlar. Örneğin Köln’deki e-ticaret enstitüsü “bütün Bitcoinlerin yüzde 95’i değil, yüzde 71’i, yüzde 2’lik kesimin elinde” diyor. Bu bile aşırı bir oran. Çok aşırı. (Aynı enstitü, diğer istatistiklerin de hatalı olduğunu, dağılımın yavaş yavaş dengeye oturduğunu söylüyor; linkte bulabilirsiniz ama o denge noktası da aşırı.)

Neticede korkunç bir eşitsizlik var. Önümüzdeki yılları belirleme iddiasındaki bir birikimden söz ediyoruz. Geleceğin para birimi adaylarından birinden. Dengesizlik şimdiden derinleşmiş. Geleceğin dengesizliğinin yolu şimdiden döşenmiş.

İşte yeni dünyayı anlamak için bir anahtar…

Resim: Midjourney

en önemli kaldıraç

Geçen gün, Microsoft’un üç trilyon dolarlık değer eşiğini geçmesi üzerine, “Microsoft ordu kurar mı” başlıklı bir post yazmıştım. Yazıda Dutch East India Company gibi ilk kapitalist çok uluslu şirketlerin, kendi çağlarındaki birçok devletten daha güçlü olduğunu anlatıyordum. Bu güç sadece finansal değildi; orduları da vardı bu şirketlerin.

Gazete Oksijen’de, “Çılgın bir milyarder nükleer silah üretebilir mi?” başlıklı bir yazı okudum. Wall Street Journal’ın ulusal güvenlik editörü Sharon Weinberger’in kendi gazetesindeki makalesinin tercümesi… Weinberger, makalesinde hem birtakım akademik araştırmalara referans veriyor hem de nükleer çalışmaların tarihi seyrinden bahsediyor. Ulaştığı sonuç şu; evet birtakım zenginler bu yollara sapabilirler. Ya da birtakım devletlerle gizli ortaklıklara gidebilirler. Mesele seyreltilmiş uranyuma sahip olmak… O da parayla, güçle ve ortaklıklarla aşılabilecek bir mesele.

Ben bu şirketlerin böyle emellere sahip olduklarını sanmıyorum. İleride de heves etmeyeceklerdir. Ama mesele o değil. Yapabilirler. Bu güce sahipler artık. Bu güce sahip olanlar, başka emellerini rahatça gerçekleştirir. Yapabilmek dünyanın en önemli kaldıraçlarından.

Yazıda Elon Musk’ın uydu sistemi Starlink’e sahip olmasının, kendisine ciddi bir uluslararası güç verdiğinden de bahsediliyor. Musk gibi insanların kendilerini devletlerden halihazırda büyük gördüğünü de hatırlatmış olayım.

Ekonomiye hükmeden şirketlerin, siyasette de daha belirleyici olacağı günlere doğru hızla ilerliyoruz.

kaos çağı

İlginç bir kavşakta duruyoruz. Nerede durduğumuzu saptayan da BM Genel Sekreteri Antonio Gueterres. Genel sekreter, geçen gün kitabın ortasından konuştu; “Dünyamız kaos çağına giriyor” dedi.

Gazze’de yaşananlardan, dünyanın Gazze’yi hiçbir şey yapamadan seyretmesinden, İsrail’i engelleyememesinden veya engellememesinden ötürü söylenmiş sözler bunlar. Güvenlik Konseyi’nin bölük pörçük ve asla uzlaşmaz yapısı, BM’nin dünya barışını tesis etme iddiasını nicedir gülünç hale düşürüyor ama kurumun başındaki ismin halen bir ağırlığı var; sözünün de var.

Britanyalı Marksist tarihçi Eric Hobsbawm’ın harika bir tarih üçlemesi vardır: Devrim Çağı, Sermaye Çağı ve İmparatorluk Çağı. Bugünü yazacak olsa bir ihtimal o da Kaos Çağı derdi.

Hobsbawm okumaya dönmeli. Hem bu blog, onun kendi hayatını anlattığı o nefis 20’nci yüzyıl otobiyografisinin de ismini taşıyor: Tuhaf Zamanlar…

Hobsbawm’a her zaman sevgi, hürmet…

PS: Eksik anlatmışım. Yorumlarda bir hatırlatma geldi. Hobsbawm’ın “Kısa 20’nci Yüzyıl (1914-1991)’ isimli eserinin diğer adı ‘Aşırılıklar Çağı’ idi. Buraya da eklemiş olayım. Bu şekilde daha da doyurucu oldu.

eyfel kulesi’nde hasat zamanı

Geçen günlerde bizim memleket Twitter’ında Paris’ten bir fotoğraf dolaştı. “Protestocu çiftçiler Paris’i Van Gogh tablosuna çevirdiler” denen bir fotoğraf.

Etkili bir fotoğraftı; binlerce beğeni aldı. Sadece bizde değil, dünyanın her yerinde de epey paylaşıldı. Beğenildi. Özenildi. Bir küçük kusuru vardı fotoğrafın yalnız. Gerçek değildi. Yapay zekâ ile üretilmişti. Bizde de dışarıda da bu yapay dokunuşu fark edenler veya zaten o kokuyu en baştan alanlar, bunun gerçek olmadığını, ilgili post’ların, tweet’lerin altında belirttiler. ‘Sözde’ fotoğraf ilk defa Trillionaire Life isimli bir Instagram hesabında paylaşılmıştı. O hesap da sözkonusu fotoğrafı, infonly.ai isimli bir yapay zekâ hesabından almıştı. Şuradan öğrendiğimize göre Infonly.ai, yapay zekâ görsel üretme programı Midjourney vasıtasıyla bu tür fotoğraflar üreten ve bunu da açık açık söyleyen bir hesap…

Ama belli ki fark etmiyor artık. Bir görsel yalan olsa da yerinde duruyor. Millet eğlencesine bakıyor. Eh, bu çağda o kadar olacak, değil mi? Artık böyle.

İşin ilginci, Fransız hükümetine sorsan çiftçilerin şu eylemini bugüne dek yaptıklarına kıyasla bin defa tercih ederlerdi. Ülkenin Paris’e çıkan tüm otoyollarını tıkayan çiftçiler başta başkent Fransa’yı işlemez hale getirdi. Halen de devam ediyorlar.

Ama yaptıkları eylemlerden çok, yapay zekâ marifeti bir fotoğraf dünyayı dolaşıyor. Hayat.