sıcak çok sıcak daha da sıcak olacak

Yangın sezonu bizde de resmen açıldı. ABD’de de çoktan açılmıştı. İspanya bir süredir yanıyordu.

Bunu idrak etmesi zor ama yeni normalimiz artık bu.

Küresel ısınmanın önünü alamayacağımız belli oldu. Ukrayna’daki savaşla Rus gazı kesilince, Avrupa da kömür santrallerine dönüyor. İklim değişikliğine karşı mücadelede başladığımız noktanın bile gerisindeyiz artık.

Mücadele gelecek yıllarda hızlanacaktır ama bundan sonra yapmamız gereken belli ki yangın söndürmeyi öğrenmek.

İş buralara kadar geldi.

ıssızlığın ortasında bir kutu

Dünyanın bir ucunda, Avustralya’nın Tasmanya Adası’nda, ıssızda bir kocaman kutu. Pas rengi ama ‘kara kutu’ diyorlar ona. Dünyanın kara kutusu… 

Soğuk depolarda tohumları saklamaya başladık. Bazı türlerin embriyolarını dondurduk. Yavaştan sandığımızı dolduruyoruz. İşte bu kara kutu da sandığa bırakacağımız mektup. “Bu mektubu okuduğuna göre ben artık yokum” diyen bir mektup.

Kutuda ne var? İleride bir gün, iklim değişikliği bu hızla gider de bizleri yeryüzünden silerse, bizden sonra gelecek olanlara ‘başımıza neler geldiğine’ dair mesaj var. Katastrofa nasıl da adım adım nasıl ilerlediğimizi gösteren kayıtlar… Liderlerin aldığı (ve almadığı) kararları anlatan gazete kupürleri, bilimsel makaleler, sosyal medya yorumları… Karalardan ve okyanuslardan anbean alınan ısı verileri, atmosferdeki karbon ölçümleri, her gün kaybettiğimiz canlı türlerinin isimleri… Tayfunlara, depremlere ve barbarlara dayanıklı bir şekilde inşa edilmiş kara kutuyu dolduracak.

İleride daha da paslanacak, belki doğanın içinde gözden yitecek bu kutuyu kim açacak? Geriye kim kalacak? Gelecektekilerin dinozorları mı olacağız? İnsanlık gerçekten kendini yok edebilir mi?

Cevapları biz bilmeyeceğiz ama bu dünyadan (ya da dışarıdan) yeni nesiller için bir hikâye bırakıyoruz. Issızda, dünyanın kenarında, Okyanus kıyısında bir koca kutu…

*

Kutunun bir internet adresi de var. 

onlar ki suda balık…

Mini mini ülke Tuvalu, Büyük Okyanus’un ortasında bir adalar topluluğu. Dünyanın iklimi değişirken, sular altında kalma riskiyle karşı karşıya. 

Memleketi yitirmenin derdi yetmezmiş gibi başında bir de beslenme derdi var. Adalarda su, ancak yağmur yağdığınca var;  işleyecek toprak avuç içi kadar. Eh bu da dert mi; okyanusun ortasında balıktan çok bol ne bulunur? Ekmek yoksa balık yesinler, değil mi?
O da yok. Çünkü iklim değişikliği iki defa vurmuş Tuvalu’yu. Bölgede asitlenen okyanus suyu Tuvaluluları besleyen balığı da yaşatmıyor. 

Balık bulamayınca ekmek yiyor ada halkı. İthal ekmek, bisküvit, pirinç… ABD’deki, Çin’deki fabrikalar dünyayı harlarken, sudaki balıklarından olmuş, ‘sudaki balık’ gibi bir halk. Kanat çırpan kelebek, kaçan kuş, tükenen balık… Biz böyle bir dünyada yaşıyoruz şimdi. 

*

Tuvalu demişken… Sahi bir de şu vardı.

istanbul düşerken

Dünyadan kopuk olmanın ne demek olduğunu anlatmak için arada bir hatırlatılır: İstanbul Kuşatması sırasında, din adamları meleklerin cinsiyetini tartışıyordu. Hayret ederiz sahiden de. Hem de o sırada? İstanbul düşerken?  

Biz Türkiye’de, dünyanın bir parçası olduğumuzu hepten unuttuk. Glasgow’daki iklim zirvesi COP26 ile ilgilenmiyoruz. Tüm dünyanın gözü orada ama bizim yalandan olsa bile umrumuzda değil. Bu yaz ormanlarımız çıra gibi yanmışken hem de…

Bu şaka falan değil. Artık uzun vadeli bir şey de değil. Gelecek geldi. Pasifik ülkesi Tuvalu’nun dışişleri bakanı Simon Kefe ülkesinin batmak üzere olduğunu anlatmak için dizlerine kadar suyun içindeyken İklim Zirvesi’ne bağlandı. 

Biz halen surların arkasında kendimizi güvende sayıyoruz. Ama şehir düşüyor.